Cuma, Nisan 19, 2024
Ana SayfaFilipinler28. Doğum günü hediyem: 3 günlük Filipinler gezisi - 1

28. Doğum günü hediyem: 3 günlük Filipinler gezisi – 1

Biraz geç oldu ama tarihe not düşmekte yarar var. 24 Ocak 2018’de, yani yirmi zekizinci yaş günümde başlayıp ayın 27’sinde bitirdiğim üç günlük bir gezi bu. Doğum günümde sevdiklerimden uzakta olmak biraz rahatsız etse de şimdiye kadar sanırım hiçbir doğum günüm bu kadar güzel geçmemişti. Zaten biraz da hediye olsun, güzel bir yaşgünü geçirelim diyerek böyle bir yola çıktık.

Fark ettim ki yeteri kadar not almayınca yaşananlar unutuluyor, geriye sadece “cok guzeldi” demek kalıyor. Bu da insana pişmanlık veriyor, can yakıyor. Zaten bu blogu açma nedenlerimden biri de notlarımı düzenli olarak buraya eklemek. Neyse, daha fazla pişman olmadan yazalım.

Gezi için planı beraber seyahat edeceğim Filipinli arkadaşım yaptı. Buranın yerlisi o olduğundan, ayrıca gideceğimiz bazı yerleri bildiğinden plan yapmayı ona bıraktım. Bu da bir diğer pişmanlığım tabii. Ama bu bana ders olmayacaktı, bir sonraki seyahatimiz olan Cebu ve Bohol için plan yapmayı yine ona bırakacaktım. O gezileri başka zaman anlatacağım.

Birinci gün

Bu yazıda birinci günü anlatacağım, birkaç gün içinde diğer iki günü de yayımlarım.

Gezi için küçük ama çok pratik ve otomatik bir araba ayarladik: Toyota Wigo. (Bazı fotoğraflarda arabanın göğsünde bir haç görülecek. Bu haç hemen her Filipinli Hristiyanın arabasında olmazsa olmaz bir aksesuar.)

Filipinler gezisi – Toyota Wigo

Araba olmasaydı yaptıklarımızın 10’da 1’ini bile yapamayacaktik ve ben belki su an bu satırları yazıyor olmayacaktim. Otostop çekmekle, otobüsle olacak şeyler değil bunlar. Birçok yere arabasız gidilemiyor. Araba yoksa stediğin yerde durup tadını cikaramiyorsun, planı istediğin gibi esnetemiyorsun.

Sadece iki kişi olduğumuz için arabada epey boş yer vardı. İhtiyacımız olması muhtemel olan her şeyi aldık. Mesela bilgisayarlar, tabletler, iki çanta, su şişeleri, atıştırmalık (yolda uygun bir şeyler bulamama ihtimali nedeniyle), gitar, iki yastık, iki battaniye, iki çarşaf, çok sayıda kıyafet (azı kullanıldı), power bankler, fotoğraf makinesi (kullanılmadı. Eskiydi biraz), yolda piknik yapmak için haşır, hamak… Aklıma gelenler bunlar ama çok daha fazlası vardı.

Sabah 5’te evden çıkmaya karar verdik fakat kalkamadik. Ancak 8’de çıkabildik. Taguig’den Rizal’e doğru hareket edip Cainta’da depoyu fulledik. Bu yakıt bize bir günden fazla bir zaman yetecekti. Yakıt fiyatları Filipinler’in her yerinde farklı. O nedenle merkeze biraz daha uzak bir bölgeden almayı tercih ettik.

Antipolo

Antipolo Katedrali’nin asil adı National Shrine of Our Lady of Peace and Good Voyage. Bu katedrale gitmeye “Gecerken bir uğrayalım.” ya da “Nasil olsa yolumuzun üstü, oraya da gidelim.” diyerek karar vermedik. Birkaç önemli nedeni var.

Birincisi, kiliseleri gezmeyi seviyorum. Fırsat buldukça kiliseye gidiyorum. Hristiyan bir ülkenin, özellikle de dünyanın en dindar insanlarının yaşadığı bir ülkenin tarihi, kültürü, sanatı, mimarisi ya da hayata bakışı ile ilgili bilgi edinmek için kiliseler önemli. Sonra kiliselerde daha iyi, dingin, rahat hissediyorum, camilerde ve diğer ibadet mekanlarında hissettiğim gibi. Kalabalığa rağmen sessiz olması huzur veriyor. Bazen kitap okumak ya da yazı yazmak için kiliseye gidiyorum.

Antipolo Cathedral – National Shrine of Our Lady of Peace and Good Voyage / Filipinler

Ikincisi ve daha önemlisi, arkadaşımın oraya gitmeyi çok istemesi. Nedeni de su: Ben doğum gunumden bir ay sonra Turkiye’ye gidip gelecektim. Dünyada uçak yolculuğundan en fazla korkan insan olduğum için, ayrıca sağ salim gidip gelmem için bana dua edecekti. Peki on binlerce kilisenin olduğu bir ülkede neden özellikle Antipolo Katedrali?

Adından da anlaşılacağı gibi bu kilise güvenli ve huzurlu seyahatle alakalı. Filipinler’de her yıl milyonlarca insan kiliseyi özellikle seyahat öncesi ziyaret eder. Hatta bazıları araba ya da başka bir ulaşım aracı satın almadan önce de kiliseye gider. Sonuçta bu da ulaşımla alakalı. Geçen hafta bir arkadaşım çok hasta olmasına rağmen Kanada’ya gitmeden önce vakit darlığında bile bir gününü kiliseyi ziyarete ayırdı.

Katedralin içinde Virgin Mary’nin (Hz. Meryem) heykelciği var. Bu heykel 1600’lerde Ispanyollar tarafından büyük Ispanyol gemileriyle (Galleon) Güney Amerika’dan getirilmiş. Aşağıya fotoğrafını koyduğum gemi de aşağı-yukarı aynı dönemden kalma.

Galleon

Böyle ilkel gemilerle Pasifik Okyanusu’nu asarak Filipinler’e gelen Ispanyollar, bu başarının nedeni olarak gemide getirilen Virgin Mary heykelini görmüşler. Sonrasında 6 kez daha Pasifik’i aynı heykelcikle geçince “Bu heykelde keramet var.” diyerek alıp baş tacı etmişler, koruyucu azize kabul etmişler.

Antipolo Church – Our Lady of Peace and Good Voyage – Filipinler

Insanlar dua ettikten sonra 100 Peso kadar bağış yapıyor (Su an 13 TL. Dolar fırladı. Ben Buraya geldiğimde 6 TL idi). Tabii TL’nin değeri sürekli düştüğünden midir yoksa damarlarımdaki Türk kanından midir bilmiyorum, kafadan hemen bir hesap yaptım ve milyonlarca Peso tutarında bağış yapıldığını fark ettim.

Antipolo Church – Filipinler

Aziz Meryem’in bu heykelciği her yıl Mayıs ayında Manila’daki Quiapo Kilisesi’ne oğlu Isa’nin heykelini ziyaret etmesi için götürülür. Ziyaretin ve duaların ardından on binlerce insan Quiapo Kilisesinden Antipolo’ya, Katedrale yürür. Mesafe 33 kilometre. 1 Mayis’ta başlar.

Eğer 1 Mayıs 2019’da burada olursam mutlaka Quiapo Kilisesinde bulunup töreni göreceğim, daha sonra 33 kilometrelik bu yürüyüşü deneyeceğim. Aslında daha önce Quiapo’da bulunmuştum. Filipinler’de beni en çok etkileyen birkaç kiliseden biriydi.

Antipolo Katedralinden çıktıktan sonra “ne var ne yok” diyerek etrafı dolaşmaya başladım. Açıkçası niyetim yiyecek bir şeyler bulmaktı. Çevredeki satıcıların neredeyse hepsi benzer ürünleri satıyordu. Fotoğrafta da görüldüğü gibi genellikle kuruyemiş ve atıştırmalık pirinç sarması.

Antipolo – Filipinler

“Pirinc sarmasi” dediğim, pirincin haşlanıp yogurularak yapışkan hale getirildikten sonra palmiye yapraklarına sarılmasıyla elde edilen bir çeşit atıştırmalık. Özetle: haşlanmış pirinç hamuru. Yani pek bir esprisi yok. Hatta hiç esprisi yok. Açlıktan ölecek olsam yerim ama başka zaman yemem.

Esprisi olmadığını kendileri de fark etmiş olacaklar ki yanında hindistan cevizinden üretilmiş bir tur tatlı sosla birlikte tuketiyorar (reçel gibi). Çok seviyorlar.

Antipolo – Filipinler

Buradan epey kaju ve kabak çekirdeği aldım. Kaju en sevdiğim kuruyemiş. Üç gün boyunca baya yer gezecektim ve bunlar bana enerji verecekti. Seyahat esnasında kuruyemiş çok güzel bir enerji kaynağı. O zaman fiyatı da uygundu. Hatta o kadar çok aldım ki ne gezerken ne döndükten sonra bitirebildim. Kabak çekirdeğinin bir kısmını Turkiye’ye giderken götürmüştüm.

Filipinler’de çok sevdiğim şeylerden biri birçok yerde sarımsakla birlikte yer fıstığının yağda kizartilip satılması. Kuruyemişi de sade / tuzlu / sarımsaklı ve başka birçok sos seçeneğiyle satıyorlar. Aşağıdaki fotoğrafta soldaki paketin üstünde “Adobo soslu kaju” yazıyor.

Antipolo – Filipinler

Dükkânın sahibi hanımefendi, ikişer tane okunmuş uflenmis bileklik hediye etti. Bunları genellikle katedrale gelen ziyaretçiler satın alıyorlar. Filipinler’de bu bileklikler aksesuar olarak çok yaygın kullanılıyor. Her ne kadar bu dine mensup biri olmasam da nezaket icabı alıp taktım. Hoşuma da gitti.

Rosary – Antipolo / Filipinler

Buradan ayrıldıktan sonra dolambaçlı yollardan Baras’a sürdüm. Sürekli yaşadığım yer olsaydı belki trafik durumu, yolların darlığı ve insanların taşıtları umursamazlığı rahatsız edici olabilirdi. Ancak hem etrafı görmek hem de aldığım kajudan atıştırmak için yavaş gitmek bir anlamda iyi oldu.

Baras

Seyahat esnasında gezdiğim kiliselerin hepsinden bahsedecek değilim. Zaten benim için bu mümkün değil. Misyoner havası vermek istemiyorum fakat Filipinler’de en çok beğendiğim, en ilginç bulduğum, hatta fırsatım olursa tekrar görmek ve bahçesinde oturmak istediğim bir kilise var ki sözünü etmezsem dilim kurur.

Kaldı ki dünyanın en dindar ülkelerinden birinde geziyorsaniz her köşede bir kilise görürsünüz ve tabii ki bunların bazıları çok önemlidir.

St. Joseph Kilisesi’nin 400 yıldan uzun bir geçmişi var.

St. Joseph Church – Baras – Rizal / Filipinler

Barok tarzı bu kilise yapıldıktan sonra Çinliler tarafından iki kez kundaklanmış. Son hali 316 yıldır korunuyor. Birçok şey yerli yerinde duruyor hala. Bu da kiliseyi dolaşırken tarihe yolculuk yapıyormuşum hissi verdi. Belki tarihe olan o yolculuk hissiydi bu kadar etkileyen. Keşke zamanım olsaydı, biraz daha orada kalabilseydim.

St. Joseph Church – Baras / Rizal / Filipinler

Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz arkadaşa kilise hakkında sorular sordum, epey bilgi edindim. Kilisenin maaşlı çalışan tek personeli. Elektrik tesisatindan temizliğine, güvenliğinden tamiratına kadar her işi kendisi yapıyormuş. Arada bir köyüne, ailesinin yanına gidiyormuş.

Restorasyon ihtiyacı olduğu zaman kimlerden yardım aldıklarını sordum, net bilgi alamadım.

St. Joseph Church – Baras / Rizal / Filipinler

Merdivene yaklaştığımda ikinci kata çıkmak için izin istedim ama vermediler. Rahip efendinin evi oradaymış. Tabii mahremiyettir deyip geri döndüm.

St. Joseph Church – Baras / Rizal / Filipinler

Kilisenin on tarafındaki büyük bahçenin haricinde bir de arkada küçük ve mütevazı bir bahçe var. Rahibin evinin bütün işlerini halleden rahibeler bu bahçeyi çamaşır aşmak, dinlenmek, bazen ızgara yapmak için kullanıyorlar. Onların odası yine zemin katta bahçenin yan tarafında.

Kilisede hissettiklerime dayanarak konuşuyorum, bu insanlar bizim gibi 2000’li yıllarda yaşamıyorlar, kelimenin tam anlamıyla tarihte yaşıyorlar. İçinde bulundukları mekan, hisleri, kullandıkları dil, yaşayış biçimleri, inançları, kulturleri… Hepsi bir araya gelince insan, tarihi gerçekten yasayabiliyormus.

Ben de bir süre orada yaşamayı çok isterdim. Belki rahip efendiyle iletişime geçip kilisede bir süre kalıp kalamayacagimi da sorabilirim. Olmadı bahçeye bir çadır atarım artık. Tanrı misafirini kovacak değiller ya!

Istemeyerek de olsa kiliseyi terk edip yola koyuldum. Bazen hafif yağmur yağıyordu, bazen güneş beliriyordu. Gitmek istediğim yere bir an önce ulaşabilmek için hızlanmak istiyordum ama o zamana kadar yolun ve yolculuğun varılmak istenen hedeften daha güzel olduğunu ogrenememistim.

Tanay / Filipinler

Ben o zaman bu ulkede seyahat etmek icin yilin en guzel mevsimini gecirdigimizden de habersizdim. Bunu aylar sonra yagmur sezonu geldiginde anlayacaktim. Tarih 24 Ocak’ti ve Turkiye pek de guzel gunler gecirmiyordu. Bense hicbir arastirma ve plan yapmadigimdan bu tarihte dunyanin en guzel selalelerinden birinin goletinde yuzecegimi kisa bir sure sonra ogrenecektim.

Yol boyunca sagli sollu ozel mulkler, bahceler, evler, tarlalar vardi. Yer yer ciftlikler de gordum.

(Hoşgeldiniz – Tanrı rehberiniz olsun) Tanay / Filipinler

Bölgenin sakinliğinden midir, bilmiyorum, sürekli aklıma gelen soru burada da geldi: “Burada yaşanmaz mi ki?” ve arkadaşa sordum arazi fiyatlarını. Su an tam rakamları hatırlamıyorum ama o zaman ucuzluğu beni şaşırtmıştı. Tam böyle arabayı kenara çekip mangal yakacak ya da en azından bir çay demleyecek yerlerdi.

Tanay / Filipinler

Hem iPhone’da hem android telefonlarda kullanılabilen Waze adlı harita uygulaması çok işimi gördü. O olmasaydı birçok yeri bulamazdim. Filipinler’de birine adres sorduğum zaman verdikleri cevap hiç degimez: “Ileride”. Yol bittikten sonra nereye donecemi ya da sonrası hakkında asla bilgi vermezler. En kısa mesafeler için bile tekrar tekrar soru sormak zorunda kalıyorum. Cevap hep ayniysa neden adres soruyorum? “Ileride” cevabını verirken hangi tarafa gideceğimi ellerini kaldırarak belirtiyorlar. Bulunduğum yol bittikten sonra aynı cevabı almak için yine başkasına soruyorum. O nedenle internetsiz, uygulamasiz çıkmıyorum. Waze olmasaydı çok zor durumda kalabilirdim.

Tanay

Daranak Şelalesi elbette üzerine çok fazla söz söylemeyi hak ediyor. Bu yüzden bu şelalelerden uzun uzun bahsetmek yerine biraz değinip bir başka yazıda anlatmayı düşünüyorum.

Aylar öncesine dönüp bu seyahati hatırlamaya çalıştığımda aklıma ilk gelen yer burası. Yani gezdiğim onca yer arasında beni en fazla etkileyen Daranak Şelaleleri olmuş.

Filipinler’e Türkiye gibi uzak yerlerden, özellikle de kısa süreliğine gelenler, bilinen turist noktaları haricinde pek bir yere gitmediklerinden buraları bilmezler. Oysa Filipinler’de turistik birçok bölgeyi gezmiş olmama rağmen beni çok az yer bu kadar etkilemeyi başardı.

Daranak Şelalesi – Tanay / Filipinler

Giriş ücretinden felan bahsetmeye gerek yok. Binlerce km aşıp Filipinler’e gelen, onca yer varken o değerli zamanını bu şelaleye gelmek için harcayan birine sakizdan bile ucuz olacaktır. Sonra efendim Dolar çok yüksek Dolar. Ben buraya gelirken 1 Dolar’in fiyatı 2.98’di, şimdi 1 Dolar 7 TL. Dolayısıyla ne söylesem yalan olur.

Böyle para birimi mi olur? Üstüne biraz daha köy iskender ye.

Ben Cennet’e hiç gitmedim. Gidenler belki daha iyi bilir ama Cennet dedikleri yer Daranak Şelalesi gibi bir yer olmalı. Hadi Cennet demeyelim de Cennet bahçesi diyelim.

Bütün şelaleler birbirne benzer. Hepsi yukarıdan bir havzaya boşalır. Şelaleyi güzel yapan ise aslında onun çevresi ve çevresiyle olan bütünlüğüdür. Daranak Şelalesinin havzasında yüzerken başınızı göğe kaldırdığınızda bir gökyüzü parçası görürsünüz ama onun haricinde gözlerinizin görebileceği her yer yemyesildir. Bu şelaleyi bu kadar özel kılan da işte bu bütünlüktür.

Daranak Falls – Tanay / Filipinler

Daranak Selalesi’ne sadece kısa bir süreliğine yüzmeye, doğanın tadını çıkarmaya gittim. Bu, günübirlik ya da birkaç gün için de olabilirdi. Günübirlik gitseydim yemek yapmak için bütün erzağı ve mangalimi gotururdum. Mangal yakacak yer var. Hatta şelalenin çevresinde çadır kurup yatacak yer de var. O bölgeye yakın olsam bunu yapardım. Ayrıca üst tarafta, tam şelaleye bakan, muhteşem manzaralı, teraslı ev var, günlük kiralanabiliyor.

Biraz ek ücret ödeyip yemek yapmak için su yeri süresiz bir şekilde tutulabilirdim mesela. Fotoğrafta taş toprak görülebilir ama ormanın içinde bu, şelalenin kenarında. Fotoğrafı nasıl bir açıdan cekmissem artık hiç yeşillik görünmüyor.

Daranak Falls -Tanay / Filipinler

Belki buranın hemen üst tarafında bulunan daha yeşil ve pratik kısımda mangalimi yakabilirdim. Tuvalete ve duşa da yakın. Ayrıca hemen yakınında “Sari Sari” dedikleri küçük bakkal tarzı bir dükkan da var.

Daranak Falls Tanay / Filipinler

Şelalede yüzerken hafiften yağmur yağmaya başladı. Öyle bir yerde, çiseleyen yağmurun altında yüzmek kadar güzel çok az güzel şey vardır herhalde. Ama çıkıp gitmek zorundaydım. Zira gidilecek yerler beklemezdi. Zamanı durdurabilseydim kesinlikle kalmaya devam etmek isterdim.

Yukarıda da söylediğim gibi, Daranak Şelalesi ile ilgili bir yazı mutlaka paylaşacağım. Buraya güncelleme gelecek.

Gönülsüz de olsa şelaleyi terk ettikten sonra Calinawan mağarasına gitmek için hızlıca yola koyuldum. Fakat aynı hızda gidemedim çünkü yollar çok dardı. Hava belki biraz bozuktu ama yağmur sadece hafiften yağıyordu. Açıkçası bu hoşuma da gidiyordu. Zaten arabadaydim. Arada bir cami indirip o kokuyu içime çekmek sarhoş ediyordu.

Tanay / Rizal / Filipinler

Telefon burada çekmiyordu. Hava açık olmadığı için dışarıda kimse de yoktu. Dolayısıyla ne uygulamayı kullanacak internet ne de adres soracak bir insan vardı. Hislerime güvenmek zorundaydım.

Açıkçası kaybolmak ya da gideceğim yeri bulamamak pek umurumda değildi. Yol da yolculuk da zaten zevkliydi.

Tabii hiçbir yolculuk mükemmel olmaz. Daranak Şelalesi ile Calinawan Mağarası arasında yol çalışması vardı. Yol artık tek seritti ve karşıdan bir araba gelmesi durumunda ya ben geri geri gidecektim ya karşıdan gelen araç.

Tanay / Rizal / Filipinler

O nedenle kilometrelerce Allah ne verdiyse bastım. Oysa ben daha yavaş giderek yolun tadını çıkarmayı tercih ederdim. Ancak karşıdan bir araç gelmesi durumunda kilometrelerce geriye gitmek ya da o aracın şoförüyle tatsizliga dusmektense biraz hızlanmak daha iyi gibi göründü.

Neyse ki öyle bir tatsızlık olmadı. Ayrıca karşıma çıkan tabela, hislerimde yanılmadığımı işaret ediyordu.

Calinawan Cave – Tanay / Rizal / Filipinler

Calinawan Magarasi’na vardığımda yağmur hala ciseliyordu, bu da beni biraz korkutuyordum.

Korkuyordum, çünkü olası bir sel baskını durumunda o mağaradan bir daha cikamayabilirdim. Bu endişenin nedenini en iyi anlayanlar herhalde günlerce dünyanın gündeminden düşmediği Tayland’daki o korkunç olayı hatirlayanlardir. Ben Calinawan’i görmeye gittikten 7 ay sonra Tayland’da bir mağaraya giren 12 çocuk ve 1 antrenör sel nedeniyle 10 gün oradan çıkamadılar. Bütün dünya onlar için seferber oldu, bir gönüllü dalış esnasında oksijen tüpü bittiği için oldu. Ancak günler sonra çocuklar kurtarılabilmişti.

Aylar önce böyle bir olayın yasanabilme ihtimali o mağaranın önünde aklıma gelmişti. Tabii o zaman Tayland’da ya da başka yerde böyle bir felaket gerçekleşmediği için (olduysa da ben bilmiyordum) bu korkunun yersiz olduğuna kendimi inandırmaya çalıştım ve kaskimi takip rehberimizle beraber mağaraya girdim.

Calinawan Cave – Tanay / Rizal / Filipinler

Giriş ücretliydi ama ucuzdu. Kask ve el feneri verdiler. Rehber için ek ücret ödenmesi gerekiyordu ve bu giriş fiyatının beş katıydı. Yine de o zaman için pek pahalı sayılmazdı. 1 kişi için de 20 kişi için de ücret aynı. Rehbersiz gidenler varmış. “Macera yasayayim” diyenler tabii ki rehbersiz de gidebilir.

Mağaranın 7 çıkışı var. Hangisinden çıkacağına ziyaretçinin kendisi karar veriyor. Rakam yükseldikçe zorluk, mesafe artıyor. 6 ve 7 numaralı çıkışların kapalı olduğu söylendi. 3, 4 ve 5 numaralı çıkışlar için de gerektiğinde sürünmek, çok dar kayaların arasından geçmek gerekiyordu. Ve bu biraz zaman alacaktı.

Calinawan Cave – Tanay / Rizal / Filipinler

Mağara, tarihi itibariyle oldukça önemli. 45 dakika bile kalmaya dayanamadığım bu yer, 300 yıldan uzun bir süre Ispanyol işgali sırasında Filipinli gerillalara barınak, korunak yer olmuş ve Filipinler hakkında çok önemli kararların verildiği bir karargah görevi görmüş. Insanlar tıpkı bin yıllar önce nasıl mağarada yaşadılarsa işgal dönemlerinde öyle yaşamışlar.

Tabii ikinci dünya savaşı sırasında Japon zulmünden korunmak için de burayı kullanmışlar. Calinawan Mağarası ile ilgili araştırma yapınca İspanyolların ve Japonların geçmişte ne kadar acımasız, zalim, insanlık dışı milletler olduğunu gördüm ve çok üzüldüm. Yüzyıllarca bu insanlara koleden beter bir hayat yasatmislar.

Calinawan Cave – Filipinler

İçerideki hava oldukça serin. Özellikle yağmur mevsiminde çok daha soğuk ve nemli olduğunu söyledi tur rehberimiz. Buharlaşan su mağara içinde katmanlar oluşturmuş.

Calinawan Cave – Tanay / Filipinler

Her yol ayrımında rehber bana yolların hangi tarafa gittiğinden ve zorluk seviyesinden bahsetti, gitmek istediğim yönü sordu. Bir maceraya atılmak istemedim. Yanımda bir kadın vardı, onu da riske atamazdim.

Yol boyunca bize bir köpekçik eşlik etti. Her yol ayrımında o da gelip duruyor ve karar verilmesini bekliyordu. Ancak o, genelde en fazla tercih edilen birinci güzergâha giden yolun önünde duruyordu.

Calinawan Cave – Rizal / Filipinler

Bu mağarada film çekimi yapmak için bazen ulusal ve uluslararası film yapımcısı geliyormuş. Birçoğu, çekim bittikten sonra mağarada temizlik yapmadan gidiyormuş. Batılılar için temizlik sadece Bati’da yapılması gereken bir şey mi acaba?

Yapımcılar, bin yillardir kullanılan, ülkenin siyasi tarihinde o kadar önemli rol oynamış bu mağarayı sadece kirletmekle kalmamış, aynı zamanda taşlarına duvarlarına da zarar vermişler. Aşağıda fotoğrafını göreceğiniz taş doğal kristal değil. Taşın üstüne kimyasal madde dökmüşler parlasın diye. Muhtemelen fantezi dizilerinde ve sinema filmlerinde kullanıldı.

Calinawan Cave – Tanay – Rizal / Filipinler

Ziyaretçiler mağarayı gezdikten sonra genllikle Calinawan Nehrinde yüzerler, yeşilin ve doğanın tadını çıkarırlar. Yer yer piknik yapanlar da var. Ancak yazının başında da söylediğim gibi bu planı ben yapmadım ve bu nehirde yuzememekle, burada doğanın tadını yeterince çıkar cezalandırılmış oldum.

O tarafa mutlaka bir gün gideceğim ve bu nehri asla es geçmeyeceğim. Sadece bu nehir mi? Hayır tabii ki, Rizal, yeşile, şelaleye, nehre doymak için çok uygun bir yer.

Calinawan River – Tanay / Rizal / Filipinler

Buradan sonra yolculuk Sampaloc yolu üzerinden Regina Rica’ya idi. O yola varmak içinse navigasyonu takip ederek ara yollardan geçmek gerekiyordu.

Nedense ara yollar sakindi, güzeldi. Yeşillikler arasındaki tek katlı evler hoş görünüyordu. Bu yüzden yavaş sürmek, etrafı gözlemlemek istedim.

Her ne kadar geçtiğim yollar güzel olsa da bu kez varmak istediğim yer daha güzeldi. Fakat ben bunu bilmiyordum. Zaten bilseydim Calinawan Magarasi’ndan daha erken çıkar yola koyulurdum. Hatta bilseydim o mağaraya gitmez, orada geçireceğim zamanı Regina Rica’da harcardım.

Tanay / Filipinler

Filipiner’de binlerce kilometre araç kullandım. Deneyimledigim bazı şeylere burada deginmezsem olmaz çünkü bu, yolculuğu, seyahat planını etkiliyor. Öyle bazen etkilemek değil. Mesela seyahatin sadece bir gününde belki 100’den fazla kez etkiledi. Nedir bu?

Kaptırmış gidiyorum ne güzel. Yol bomboş ama normal hızda seyrediyorum. Istesem daha hızlı da gidebilirim fakat gitmiyorum. Önüme bir tricycle ya da başka türlü bir araç çıkıyor. Benim hizim saatte 60 km ise onunki 30 km oluyor. Hizimi yarıya düşürmek zorundayım.

Ama çalarım bir klakson ya da farları yakarım, biraz sağa çeker, ben de basıp giderim normal hızda değil mi? Değil! O sürücü asla sağa çekmez. Bu imkansız! Çünkü böyle bir şeyi onlar bilmiyorlar, düşünemiyorlar. Yani arkadan gelen araç ne durumda olursa olsun, biraz sağa çekmek diye bir kültür, kural söz konusu değil burada. Bu, Turkiye’de araç kullanmış, Filipinler’de trafik nasıl akıyor bilmeyen biri için çıldırtıcı bir durum. Dediğim gibi bu öyle bazen olan bir olay değil. Sabahtan akşama kadar araç kullanan birisi en az 100 kez bunu deneyimler. Ben de bunu kabullenmek zorundaydım. Bunun tek istisnası TIR ya da kamyon şoförleri. Onların bazıları bunu biliyorlar, yol veriyorlar.

Ne var ki bunda? Yavaş gitsen ne olur? Çok şey olur. Neden o zaman araba ayarladik? Az zamanda daha fazla yer görebilmek için. Bisiklet hızında gideceksek o zaman keşke bisiklet ayarlasaydik. Kim bazen onlarca dakika, bazen saatlerce bisiklet hızında gitmek ister?

Tanay / Filipinler

Ne olursa olsun, Sampaloc yolunda seyahat etmek fena sayılmazdı. Yollar güzel, atmosfer muhteşemdi. Arada bir yağmur serpistiriyor, akabinde toprağın, ağaçların, çiçeklerin kokusu arada bir açtığım camdan içeriye girip her şeyi unutturuyordu.

Regina Rica’ya varır varmaz günlerden ne olduğunu kontrol etmek zorunda hissettim. “Insallah Salı degildir”. Çünkü girişe kocaman bir tabela asmışlar, Salı günleri kapalı olduklarını belirtmişler.

Elimi telefona atınca Çarşamba olduğunu gördüm. “Oh!” Şanslıydım. Doğumgünüm Carsamba’ya denk gelmişti, tıpkı ilk doğduğum gün gibi.

Regina Rica – Tanay / Filipinler

Regina Rica, Tanay’da, Filipiner’in en uzun sıra dağları olan Sierra Madre’nin etekleri üzerine inşa edilmiş bir türbe. Kapladığı alan 135,000 m2. Yani oldukça büyük. Kendilerini Dominican Sisters olarak adlandıran dindar Hristiyan kadınlar yapımına öncülük etmişler.

Hristiyanlar buraya dua etmek ya da haccetmek için geliyorlar. Tabir yerindeyse burayı meditasyon yeri olarak kullanıyorlar. Zaten özellikle meditasyon amaçlı yapıldığı için tam bir huşu mekânı olmuş. Burası, Filipinler’de gördüğüm en temiz, en doğal, en güzel kokan yer.

Eğer birisi buranın meditasyon yapılmak için inşa edildiğini soylemezse bir insan kendi kendine bile “Burasi meditasyon, inzivaya çekilmek, derin derin düşünmek, dinlenmek (…) için ne kadar uygun bir yermiş.” der.

Regina Rica – Filipinler

Güvenliği geçtikten sonra arabayı dağın eteğinde bulunan oryantasyon ve karşılama bölümünün yan tarafındaki otoparka bıraktım. Kendi aracıyla giden kişiler araçlarını otoparka bırakmak zorunda. Ancak 65 yaş üzeri kişiler ve engelliler, complex içerisinde kendi araçlarıyla gezebilirler.

Büyükçe bir oryantasyon alanı vardı fakat bir konuşma ya da konuşmacı göremedim.

Regina Rica – Tanay / Filipinler

Bu alanın diğer tarafında bulunan binada hem tesbih, heykelcik, dini objeler, kurabiye tarzı atıştırmalık ürünler satılıyor hem de kayıt yapılıp türbeye çıkmak için servis ücreti ödeniyor.

Regina Rica – Tanay Filipinler

Burayı ziyaretten kısa bir süre sonra Turkiye’ye gideceğim için su aşağıda fotoğrafı görülen kurabiyelerden almak istedim. Ancak bunlar ev yapımı olduğundan 3-4 hafta dayanmayacagi için vazgeçtim. Zaten her pakette sadece 4 tane vardı, fazla alınca pahalıya geliyordu. Filipinlilerin, yaptıkları bir şeylere fazla anlam yükleyip pahalıya satmak gibi beni sinirlendiren bir özellikleri var. Bunun nedenini biliyorum, ancak bu yazının konusu bu değil. Zaten içine koydukları yağı da onaylamıyorum. Neyse.

Bu kurabiyeleri Filipinler’de genellikle bebek emziren kadınlar yiyorlar. Süt için. Kaliteli malzemeyle yapılırsa güzel olur. Ben de bir ara mudavimiydim, şekerini biraz fazla kaçırdıkları için vazgeçtim. Arkadaşımın kız kardeşi yapıp Instagram’da satıyor. O kadar çok alıcısı var ki kadının kocası çok iyi bir işi olduğu halde istifa edip evde bu kurabiyeden yapmaya başladı.

Ben de bir ara tarifini bu blogda yayımlamayı düşünüyorum.

Regina Rosarii – Tanay / Filipinler

Bu kompleks, kıyafet konusunda biraz katı. Özellikle kadınların şortla felan girmesi yasak. Arkadaşım kısa bir şort giyiyordu, “Giremezsin” dediler. Ama kayıt esnasında sal örtü veriliyor. Benim sortum kısa olmadığından midir bilmiyorum, sala gerek yok dediler. Ben de seksi bacaklarimi göstere göstere gezdim  😛

Kayıt yaptıktan sonra araca binmek için birkaç dakika şoförün gelmesini bekledik. Aslında demin de söylediğim gibi buradan Türbeye rahatlıkla yürünür. Alt tarafı 308 adım. Saydın mi lan demeyin, saymadım. Hacılar daha fazla sevap kazanmak için yürüyerek çıkıyorlar. Dolayısıyla bu sayı zaten belli. Ancak ben zaman kaybetmek istemedim. Yoksa doğanın tadını çıkarmak, gezinmek için güzel fırsat. (Bu arada sürekli “zaman kaybetmemek icin” diyorum, değil mi? Yazıya başlarken ne demiştim? Planı ben yapmadığım için çok pişmanım. Ben yapsaydım nerede ne kadar kalınacağı da belli olurdu. Mesela yukarıda bahsettiğim şelaleye ya da Regina Rica’ya daha fazla zaman bırakırdım, burayı da yürüyerek çıkardım)

Servis oldukça ucuz.

Regina Rica – Tanay / Filipinler

Sol tarafta görülen golf arabasıyla çıkmak gibi bir şansım yoktu elbette. Ona sadece rahibeler biniyormus. Ben pek rahibeye benzemiyordum. Yoksa bir fırsatım olabilirdi. Biz su beyaz minibüsle çıktık. Üstünde Filipince “Cips yasak, çekirdek yasak” yazıyor. Tek kural buymuş.

Rahibe olmasam da hele bi bineyim bu golf arabasına dedim. Yasaklar her zaman tatlı oluyor.

Regina Rica – Tanay / Filipinler

Türbe (ya da şapel), kompleksin her yerinden kolaylıkla görülebiliyor. Zira oldukça büyük.

Herne kadar içinde çok fazla bina olsa da 35 dönümlük bu kompleksin en fazla bilinen yapısı Hz Meryem’in, kucağında oğlu Isa ile birlikte inşa edildikleri bu heykeldir. Zaten bu koca yer de bu heykeli içinde barındırması için yapılmış. Yapılırken masraftan kacinilmamis. Yaklaşık 22 metre.

Biz daha aşağıdan tepeye doğru çıkarken o ihtişamıyla bize kendini gösteriyordu.

 

Regina Rica – Tanay / Filipinler

Heykelin iç kısmı da içeriden ve terasından manzarası da muhteşem. Evet, heykelin içi dolu değil. İçeride, zeminde bir karşılama ve oryantasyon bölümü var. Üst katta ise bir şapel.

İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için o kısmı burada gosteremiyorum. Aslında fotoğraf çekilebilirdi ama ben saygısızlık etmek istemedim. Internette gördüğüm kadarıyla kimse de böyle bir şey yapmamış. Sadece dış kısmının fotoğrafları var.

Girişte ayakkabıları çıkarmak zorunlu. Iyi ki zorunlu zira çıplak ayakla içeride dolaşmak güzeldi.

Regina Rica – Tanay / Filipinler

Bu arada içerisi, Filipinilerden beklenmeyecek kadar temizdi. Inailmaz temizdi! Eğer beni bir anda getirip bu heykelin içine bıraksalar Filipinler’de olduğumu anlayamazdım.

İçerinin kokusunu, atmosferini anlatamam. Gerçekten insani alıp başka diyarlara götürüyordu. Hani yukarıda anlattığım yerler için “zamanim olsaydı biraz daha kalmak isterdim” diyordum ya, işte bu heykelin içindeyken ya da terasindayken “Baslarim zamana da gezmeye de, ben gitmiyorum hiçbir yere!” dedim ve canım istediği kadar kaldım. Orada öyle oturdum ve doğanın tadını çıkardım. Bir kez daha olsa bir kez daha yapardım.

Terasın manzarası muhteşem ama özçekim yapmadan olmaz. Özçekim önemli.

Regina Rica – Rizal / Filipinler

Peki terasın manzarası?

Sierra Madre dağlarını izlemek isteyen biri için burası biçilmiş kaftan. Her şeyi geçtim, sadece bu manzara için buraya gelinir, bu terasta oturulurdu.

Manzara fotoğrafçıları için de buranın bir seçenek olduğunu düşünüyorum. Öyle herkes benim gibi manzarayı arkasına alıp kendini çekmek zorunda değil tabii.

Regina Rica – Sierra Madre / Rizal / Filipinler

Keşke binden fazla fotoğrafımın olduğu dosyayı kaybetmeseydim, şurada güzel fotoğraflar paylaşabilseydim. Seyahatten iki ay sonra “internete yukleyeyim, bir şey olmasın güzelim fotograflarima” dedim ve maalesef nereye yukledigimi unuttum. Bulamadım da. Gitti güzelim fotograflarim. Elde ne varsa onu paylaşıyorum. Yoksa her ne kadar gezdiğim yerlere bakıp oralarda kendimi görmek hoşuma gitse de doğru düzgün çekimini yaptığım manzaralara bakmayı da tercih ederdim. Ama yapacak bir şey yok, olan oldu bir kere.

Blogu okuyanların % 50’den fazlası mobilden giriyor, biliyorum. Keşke bilgisayardan okuyup fotoğrafları da düzgün goruntuleyebilseler, diyorum ama tercih meselesi tabii.

Regina Rica – Madre Sierra – Rizal / Filipinler

Şimdi denilebilir ki “Balkon da heykelin bir parçası değil mi? O zaman neden fotoğraf çekiyorsun?” Çünkü yasaklı olan kısım sadece heykelin iç kısmı, yani ibadet edilen bölüm.

Heykelin hem on hem arka kısmındaki balkonlar çok güzel manzaraya sahip. Ve bu manzara heykelin kendisinden daha güzel. Insanlar genellikle heykelin karşısında oturup Hz Meryem’e ve kucağındaki bebek Isa’ya bakmayı tercih ediyorlar. Bu biraz da inançla alakalı bir tercih.

Regina Rica – Sierra Madre – Tanay / Filipinler

Bu kompleksin içinde yürümek önemli. Yukarıda da bahsettiğim gibi insanlar bu eylemi sevap kazanmak için gerçekleştiriyorlar.

Tabii birçok dini yapı gibi bu kompleks de bağışlarla inşa edilmiş, bağışlarla ayakta duruyor. Belli bir miktarın üzerinde bağış yapan kişiler ayaklarını ıslak seramiğe basarak iz bırakıyorlar. Hemen her yerde ayak izlerine rastlıyoruz.

Regina Rica – Tanay / Rizal / Filipinler

Ben oradayken böyle bir işlem yoktu. Sanırım ziyaretin yoğun olduğu kutsal günlerde bu yapılıyor. Bağışçıların bazıları eşleriyle, bazıları çocuklarıyla birlikte ayak izlerini çıkartarak soyisimlerini yazdırmışlar.

İşlemin yapilisiyla ilgili internette şöyle bir fotoğraf buldum:

Regina Rica – Rizal / Filipinler

Yapılan bu işlem hem türbeye ek gelir sağlıyor hem insanların bağlılığını artırıyor. Tabii birçok kişi kendi ayak izinin olduğu, yüklü miktar bağış yaptığı bir türbeyi tekrar tekrar ziyaret etmek isteyecektir.

Ne kadar çok insanın bunu yapmaya istekli olduğunu, ne kadar bağış yaptıklarını kompleksin hemen her yerinde karşımıza çıkan ayakizlerinden anlamak mümkün.

Regina Rica – Tanay / Filipinler

Öğrendiğim kadarıyla ‘rica’ Ispanyolca bir kelime olup ‘zengin hanimefendi’ ya da ‘zengin kadin’ gibi bir anlama karşılık geliyor. Hz. Meryem’in üstündeki palto ise Dominikan geleneğinde koruyuculuğu temsil ediyor.

Heykeltıraş Jose Barcena Jr. bu yapıyı tasarlarken ince eleyip sık dokumuş, “Oylesine bir heykel olsun, güzel gorunsun” dememiş, oldukça işlevsel kılmış. İçerisi kocaman. Iki yüz kişi agirlayabiliyor. Zeminden tepesine kadar her yeri kullanılabiliyor.

Fotoğrafta ne kadar görünüyor bilmiyorum ama heykelin alt kısmında oyulmuş melek figürleri var.

Regina Rica – Rizal / Filipinler

Her ne kadar Regina Rica dindar Hristiyanlar için inşa edilmiş olsa da buraya sessizliğin ve doğanın tadını çıkarmak, derin düşüncelere dalmak için gelen turist sayısı oldukça fazlaymış. Ben de sadece bu amaçla gitmek isterdim mesela.

Gittiğimde benden başka yabancı yoktu. Turizm dönemi değildi herhalde.

Regina Rica – Tanay / Rizal / Filipinler

Kompleksin içinde bir vejetaryen restoran / café tarzı bir yer var. Ben çok ac olmama rağmen Filipinler’in birçok yerinde olduğu gibi burada da kendime göre bir şey bulamadım. Ne salatası bir şeye benziyordu ne makarnası. Hiç mi öğrenci evinde kalmadınız arkadaş?

“Size sandviç yapalim” dediler. Ona da razı oldum, nasıl yapacaklarını sordum. Tarif etti, bir türlü içime sindiremedim. Kırıcı olmamak için “Ben biraz rahatsızım da belki dokunur” dedim, teşekkür edip çıktım.

Restoranın yan tarafında bulunan, masaların olduğu dinlenme / yemek yeme bölümü restoranın kendisinden de yemeklerden de güzeldi. Oldukça büyük bir alandı ama hemen hiç kimse yoktu. O kadar masa boşuna oraya konulmuş olamazdı. Herhalde dönemine göre çok kişi geliyor.

Regina Rica – Tanay / Rizal / Filipinler

135 dönümlük bu arazide dolaşırken birçok hayvana rastlamak mükün. Her yerini karış karış gezmemis olsam da adım başı farklı türde hayvanlar gördüm.

Regina Rica – Ricafe / Filipinler

Horozdan tavus kuşuna, keciden koyuna, hindiden ordege… Doğaya salınmış öylece geziniyorlardi, keyiflerine diyecek yoktu.

Beni kesmeyip, yemeyip buraya bıraksalardı ben de mutlu olurdum tabii. Hele de vejetaryen bir yerde…

Regina Rica – Animals / Filipinler

Regina Rica’ya zaman ayırma konusunda epey cömert davranmistim, o da bu cömertliğin karşılığını fazlasıyla vermişti. Fakat yolcu yolunda gerekti, bir an önce basıp gitmeliydi. Gidilecek yollar, gezilecek yerler vardı.

Tanay kasabasının kalbine geri dönüyordum. Yolculuk Parola gol kıyısında bulunan bir deniz fenerine idi. Oraya neden gittigimizden haberim yoktu. Yapılacak bir şeyler olduğunu düşünüyordum.

Tanay kasabasında yollar oldukça sakindi, güzel ve kivrimliydi. Her dönemeçte gol karşıma çıkıp kendini gösteriyordu.

Tanay / Rizal / Filipinler

Fakat gün batmak üzereydi, bu yüzden biraz acaledi davraniyordum. Fakat tepeden inerken bir yandan durup manzarayı da seyretmek de içimden geçmiyor değildi. Gölün manzarasına diyecek yoktu.

Tanay / Rizal / Filipinler

Aşağıya inip kasabaya vardıktan sonra deniz fenerinin olduğu gol kıyısına ulaşmak için ara sokaklardan geçmek şarttı.

Boş sokaklar bir anda kalabaliklasip trafiğin kilitlenmesine neden oluyordu, bu da canımı sıkıyordu. Zira zamanı trafikte geçirmek istemiyordum.

Muhtarlık seçim dönemi olmamasına rağmen neredeyse bütün sokaklarda bayrak süsleme gördüm. Belki de yerliler için önemli bir döneme denk gelmiştim. Gerçi Filipinler’de nedensiz yere süsleme yapıldığını da çok görmüştüm, bu yüzden pek takmadım.

Tanay / Rizal / Filipinler

Bu kasabaya gelmeden önce, öğleden sonra saat 3.30 gibi yemek yemiştim. Maalesef McDonald’s’ta… Onu bile onlarca kilometre tabela takip ederek çok zor buldum. Ne gittiğim yollar ne harcadığım yakıt ne yorgunluk ne de düzgün bir yemek yiyememek canımı sıkmıştı. En üzücü olanı, çok basit bir şey için zaman kaybetmiş olmaktı. Çünkü onca mesafeyi dandik bir yemek için gitmek, oradan tekrar aynı yolu gelmek uzucuydu.

Üstüne birde trafik konusunda dünyanın en bilinçsiz, en umursamaz, en duyarsız insanlarının araç kullanmaya çalıştığı yollarda sınır krizleri geçirerek zaman kaybetmek eklenince çekilmez oluyordu.

Ama bu da bu kültürün bir parçasıydı. Bir gezginin beğenisine göre toplumlar donusturulemezdi. Can sıkıcıydı evet ama çok fazla söylenmek kimsenin haddine değildi, terbiyesizlikti, bencillikti, kendini begenmislikti. Dolayısıyla kabullenmek gerekiyordu. Sonuçta onlar için bu durum bir sorun değildi ve kimse beni buraya gelmem için zorlamamisti. Ortada hesap sorulacak kimse yoktu hatta belki hesap bile yoktu. “Isine gelmiyorsa aha sana yol, çek git kardeşim.” demezler miydi adama?

O nedenle çok sesimi çıkarmadım ama arabayı park edip Parola / Tanay Deniz Feneri‘ne yaklaştıkça “Biz şimdi buraya niye geldik ki?” demeden de edemedim.

Tanay Lighthouse / Filipinler

Onca yolu ben burası için mi gelmiştim? Bu fener için mi kilometrelerce gidip geri dönmüştüm, trafikte sınır krizleri geçirmiştim?

Ben ne yapıyordum? Kısacık zaman içinde birçok yer görmeyi düşünüp niye planı kendim yapmamıştım?

Biraz daha yaklassayim, belki bir şey var da ben göremiyorum, dedim. Zaten gün batmak üzereydi ve buraya kadar gelmiştim.

Tanay Lighthouse / Filipinler

Yaklaştıkça daha mi güzel görünüyordu ne?

Yok. En iyisi fenerin oraya gitmekti. Bir şey yoksa da yoktu. En fazla oturup dinlenirdim. Sabahtan beri dur durak bilmeden geziyordum.

Gittim, vardım, yine bir şey göremedim. Tepeye çıkayım, belki orada görürüm dedim.

Tanay Lighthouse / Filipinler

Tepeye çıkınca sadece sıradan bir gün batımı manzarasının olduğunu gördüm. En azından zamanlamamız iyiydi. Zaten insanlar buraya günbatımını izlemek için geliyormuş.

Gelmeye geldik, şuraya çıkmaya çıktık, biraz da fotoğraf çekeyim bari.

Parola Lighthouse / Filipinler

Sanki güzel mi ne?

Evet, güzeldi. Günbatımını Tanay’da en iyi buradan izleyebilirdik. Boşuna gelmemiştik.

Bu deniz feneri, zamanında Filipinliler’e çok yardımcı olmuş, yıllar yılı onlara rehberlik etmiş. Benim ilk başta “Niye geldik ki şimdi buraya?” dediğim bu yeri, balıkçılar o fırtınalı gecelerde görebilmek için belki de çok şey verirlerdi.

Deniz feneri civarında, arabayı park ettiğimiz bölgede birçok yerel restoran vardı. Insanlar giyinip kuşanıp akşam yemeğine gelmişlerdi. Ben yemek istemedim. Zaten akşam olmuştu ve arkadaşımın ibadet etmesi için civardaki bir kiliseye gitmemiz gerekiyordu.

Saint Ildephonsus of Toledo Parish Kilisesi’ne vardığımızda insanlar akşam ibadeti için toplanmışlardı. Bizse zamanında yetişmiştik.

Saint Ildephonsus of Toledo Parish (Tanay Church) – Filipinler

Burası Filipinler’de ‘Tanay Kilisesi‘ olarak bilinir, genellikle böyle söylenir.

Ülkedeki birçok eski, önemli ve güzel kilise gibi Saint Ildephonsus of Toledo Parish Kilisesi de Ispanyollar tarafından edilmiş. Yukarıdaki fotoğrafta görüleceği üzere kiliseye bağlı bir de kolej var. 400 yıl önce inşa edilen kilise 100 yıl önce eğitime başlamış. Tabelada tarih görünüyor (Bu arada Ispanya’da Toledo adında bir şehir, aynı zamanda bir de katedral var. Ispanyol otomobil markası olan Seat’in Toledo adında bir modeli de bulunmakta. Peki ben bunu niye söyleme gereği duydum? Serbest çağrışım).

Internette gördüğüm kadarıyla kilisenin suslenmemis hali daha güzel. Niye saçma sapan süslerle bu doğallığı, güzelliği yok ederler, anlamak güç. (Düzeltme: Sokaklardaki ve kilisedeki süslemelerin nedeni, seyahatimizden bir gün önce Tanay kasabasında San Ildefonso de Toledo Festivali olmasıymış.)

Saint Ildephonsus of Toledo Parish (Tanay Church) – Filipinler

Kilise 17 yıl önce ulusal kültür hazinesi listesine alınmış. Bu yazının ilk başında anlattığım o muhteşem kiliseyi niye listeye almadiklarini merak ediyorum.

Saint Ildephonsus of Toledo Parish (Tanay Church) – Filipinler

Kiliseden çıktığımızda hava kararmıştı, karnımız açtı, akşam trafiği berbatti, arkadaşım gözlüğünü kaybetmişti.

Ne yapmalıydı? Insan aç karnına dusunemiyordu, onunsa karanlıkta gözleri pek görmüyordu.

Tüm seçeneklerin önünde büyük bir engel olan trafiği atlatıp gözlük için bir çare bulmalıydı. Görmeden gezmenin bir anlamı yoktu.

Belki biraz beni kendime getirir umuduyla ağzıma biraz kaju attım. Kajuyu çiğnerken acligimi daha fazla hissettim. Tuzlu tuzlu iyi gidiyordu. Üstünden bir güzel de su içip arabayı çalıştırdım. Trafiği atlatmak için ara yollardan kıvrıla kıvrıla ana yola çıktım. Kaju ve su beni biraz kendime getirmişti.

Peki gözlüğü nerede düşürmüş ya da unutmuş olabilirdik? En son nerede oturmuştuk? Allahın belası McDonald’s’ta!

Tam bunları düşünürken McDonald’s’I bir dakika kadar önce gectigimi hatırladım. Tesaduf… Oysa biz Laguna’ya gitmek için otoyola girmek üzereydik. Düşünecek zaman yoktu. Keskin bir U çektim, gidip restoranın önünde durdum. Gözlüğün orada olduğundan emindim. Arkadaş gitti aldı.

Buradan sonra gideceğimiz yer 55 kilometre mesafedeydi. Laguna’nin Pagsanjan bölgesine gidiyorduk. Bu mesafe Filipinler’de uzundur. Hatta yerine göre çok uzun. Bunu ancak burada yaşayan anlar. Burada trafiğin durumuna göre 3 kilometreyi 20 dakikada gittiğimiz de olur 1,5 saatte gittimiz de. Bu anlamda 55 kilometrenin ne anlama geldiği anlaşılacaktır.

Buna karşın yol oldukça düzgündü. Pagsanjan’a varmak 2 saatimi alacaktı. Beni yavaşlatan tek şey arada bir karşıma çıkan ve asla yol vermeyen araclardi. Her yer zifiri karanlıktı. İnanılmaz karanlik… Sürekli kıvrımlı yolları asıyorduk, sürekli tepe çıkıyorduk. Burası bir orman olmalıydı. Galiba her zaman merak edeceğim oranın nasıl bir görünümü olduğunu. Arkadaşın söylediğine göre muhteşem yerlerden geçiyorduk ama hiçbir şey göremiyorduk. Bu da karanlıkta yolculuk yapmanın dezavantajiydi işte.

Varista bizi Pagsanjan Kemeri karşıladı.

Pagsanjan Arch / Filipinler

Kemer, Arco Real ya da Puerto Real olarak da bilinir. Tangkad haydutları şehri işgal etmeye çalıştıkları sırada Pansanjan yerlileri tarafından Hz. Meryem’e şükranlarını sunmak ve onun şehri koruması için inşa edilmiş. Yapımında Carabao (Filipinler’e özgü bir manda türü) sütü kullanılmış. Hz. Meryem’in bu kemer aracılığıyla şehri koruduğuna inanılır.

Buraya gelmeden 2 saat önce internetten kalacak yer ayarlamaya çalışmıştık. Birkaç oteli arayıp Türk usulü sıkı pazarlıklar yaptıktan sonra Dragon Hotel’de karar kıldık. Iki katlı, 30’a yakın odası bulunan temiz bir oteldi. Genişçe bir otoparkı vardı. Laguna’nin güzel ikliminden midir bilmiyorum, en çok aklımda kalan bu otopark oldu.

Dragon Hotel – Pagsanjan / Filipinler

Odalar 3 ya da 6 saatlik ayarlanabiliyor. Biz küçük bir meblâğ daha ödeyerek 8 saat kaldık. Klimalı odaların hepsi tutulmuştu ama ona gerek yoktu zaten. Benim odamda 2 fan vardı, 1 fan yeterli oldu. Sadece uyumak, dinlenmek, düş almak için oldukça iyi bir oteldi. Televizyon, masa falan da vardı. Kahvaltı yok. Kahve, atıştırmalık vs lobide satılıyor. Fiyat/performans oranını çok beğendim.

Telefonu ve bilgisayarı şarja takip uyudum.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
20TakipçilerTakip Et

Popüler Yazılar